Yeraltından Notlar ve Birkaç Lakırtı*

 Fyodor Dostoevsky, 1821-1881.

Yalnızca insan, doğruluğundan emin olunabilecek bilgiyi ister. Arzuları, dilekleri, umutları ve hayalleri olan da yalnızca insandır. Öyleyse insanlar dünyaları hakkındaki hakikati nasıl keşfedebilirler? Her şeyin gerçekte ne olduğunu bulmak mümkün müdür, yoksa her şeyin nasıl olmasını isteyen duygularımız mı devreye girecektir?

Jean Jacques Rousseau “İtiraflar“ında şunları sorgulamıştır; insan açık olabilir mi? , tamamiyle dürüst bir şekilde her şeyi objektif bir bakış açısıyla okuyucuya aktarabilir mi insan? Dostoveyski’nin “Yeraltından Notlar“ı da bana kalırsa bu bağlamda ele alınabilir. Yeraltındaki adam ne kadar gerçektir? O subay gerçekte de var mıdır? Dostoyevski bu kadar dürüst olmuş mudur ki?

İşte yazarın en başta eleştirdiği bakış açısıyla duruma müdahil olursak; biz de her şeyi kesin olarak doğru mu kabul edeceğiz?

Düşünüldüğünde 18. ve 19. yy. filozoflarının bilgiye hakim olma süreçleri bugüne göre daha basit ve kolaydı. Örneğin K. Marx, British Museum’a kendini sadece birkaç ay kapatıp; iktisat, sosyoloji, hukuk, temel fen bilimlerine hakim oluyorken, bugün bilginin hızına erişmek mümkün değildir. Hangimiz bir kütüphaneye kendimizi bir ay kapatıp, her şeyde söz sahibi olabiliriz? Bu mümkün müdür? Foucault “feylesofların dönemi bitmiştir” derken bunu kastetmemiş midir?

Dünyayı determinist yasalar mı yönetiyor; yoksa bu dünyada insan yaratıcılığına ve hayal gücüne de bir yer var mıdır? sorusuyla birlikte kendimizi bir anda “yeraltındaki adam” gibi hissediyoruz. Dostoyevski de; hiçbir temele dayanmadan kendisine verilen her şeyi kesin olarak algılayıp kabul eden insanların bulunduğu bir yerüstünden dolayı kendisini “yeraltına” atmamış mıdır?

İki kere iki dörttür” cevabını neredeyse hiç düşünmeden cevaplayan, aklı kullanmadan, sorgulamadan, ezberci bir kafayla ilerleyen bir kimse ancak ve ancak Dostoyevski’nin de dediği gibi “küstah“tır.

Yeraltındaki Adam“ın bir sürecin ürünü, inşa edilen bir birey olduğu da teğet geçilmemelidir. Ayrıca yeraltı adamının 19. yy.’ın geç modernleşmiş toplumunun bir sonucudur. Mekansal çatışmalar ve karşıtlıklar; gelenek ve onu giderek etkinsizleştiren moderniteyle de yakından ilişkilidir. Kapitalistleşen ve buna paralel olarak da hızla çirkinleşen insanların ve kentlerin mevcudiyeti bir metafor olarak yeraltı kavramının kuruluşuna kaynaklık etmiştir.

Haydin o zaman! Bütün insanlık YERALTIna!

* Bu yazı daha önce, 27 Haziran 2012’de kişisel blogumda yayımlanmıştı.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: